simülasyonun gerçek olma ihtimaline karşı against the simulation's possibility of being real
28 Haziran 2011 Salı
korunak-protection
sözcüklerden sakınıp
rakamların güvenli kollarına sığınıyorum
sakin bir gerginlikle
keeping away from the words
i am escaping to the secure arms of the numbers
in a calm tension
27 Haziran 2011 Pazartesi
paralel
hiç bilmediğim bir evrende
tıkabasa zihinler var
sonsuz acının kurbanı olmuşlar
saat kulelerinden yaşayan bedenleri sarkıyor
don kişotla alay ediyorlar
sahipsiz atlara tükürüyorlar
hiç bilmediğim bir evrende kurbanlar var
ayak başparmaklarını emiyorlar
kuğuların kafalarını koparıyorlar
oysa ki zamanda eriyor damarları
çatlaklardan suları bile sızmıyor
hiç bilmediğim galaksilerde
ceset yağmurları var
kaçıyorum kaçıyorum kaçıyorum...
tıkabasa zihinler var
sonsuz acının kurbanı olmuşlar
saat kulelerinden yaşayan bedenleri sarkıyor
don kişotla alay ediyorlar
sahipsiz atlara tükürüyorlar
hiç bilmediğim bir evrende kurbanlar var
ayak başparmaklarını emiyorlar
kuğuların kafalarını koparıyorlar
oysa ki zamanda eriyor damarları
çatlaklardan suları bile sızmıyor
hiç bilmediğim galaksilerde
ceset yağmurları var
kaçıyorum kaçıyorum kaçıyorum...
20 Haziran 2011 Pazartesi
zaman mekan kayması
Gerçeklik, solucanı boğmaya çalışıyor
Yağmurdan sonraki üst hayal bombaları
Çağdaş bir trajedinin sahnesini hazırlıyor
Korkunç kara bakışlı kadınlar kimin annesi olabilir
Kazanları kaynıyor
Dantenin mahzeninde çığlıklar
Leş torbalarında görüntü kaymaları
Robotik gövdeler sevişemeden
zaman çukurunu deliyor
her öykü bir çığlıksa
tüm evreni öykülere boğmalı
Yağmurdan sonraki üst hayal bombaları
Çağdaş bir trajedinin sahnesini hazırlıyor
Korkunç kara bakışlı kadınlar kimin annesi olabilir
Kazanları kaynıyor
Dantenin mahzeninde çığlıklar
Leş torbalarında görüntü kaymaları
Robotik gövdeler sevişemeden
zaman çukurunu deliyor
her öykü bir çığlıksa
tüm evreni öykülere boğmalı
hiç..
"tanrı öldü ''. yeni ruhsal rehberler de yok. sunakları olmayan göçebe ruhlu yeni sokak piçleriyiz. dantel tüllü perdeleri olmayan pencerelerimizden hayata durmadan imha bombaları sallıyoruz." Yaprak Gözeker
uzayın zaman bekçileri
Sanırım hiç beklemediğim bir anda serseri oldum
Sağlıklı beslenme dürtüm
Sağlıklı içki tüketme zevkimin önüne geçememişti
Çok uzun zamandır topuklu ayakkabı giyemiyordum
Giyenleri gıpta ile izliyor
Kadınlık tarihinin eksensel zerafetine çizik atmış hemcinslerimin şerefine içiyordum
İçimdeki biseksüel arzuyu kışkırtacak bir kadın daha çıkmamıştı karşıma annemden başka
Ursula’yı erkeksi buluyordum, onu bir erkek gibi düşündüğümden aşık olabilirdim, tıpkı patti smith gibi
William Burroughs o kahredici donukluğu ve şüphe uyandıran mantığıyla daha kadınsı geliyordu bana
Allen Ginsberg bir papazdan başka bir şey olamazdı ne kadar da istese çünkü zerafet dolu bir ahlak anlayışı vardı
Uzayın zaman bekçilerinin grubuna katılmaya karar verdim en nihayetinde
Zamansal sapkınlıkların muzdaribi olmuş türdeşlerimi kurtaracaktım
Çocukluğum bir su satıcısı ya da bir deniz çöpçüsü olma hayaliyle geçmişti
Ama yapamadım bir sigorta şirketinde iyi para kazanan dar etekler, yüksek ökçeli pabuçlar giyip
Dar beyaz gömleğiyle göğüslerinin kışkırtıcılığını gösteren bir iş kadını oldum
Her istediğim erkeği elde etme zevkini vermişti bana yüce evren
Zarif bir aldırmazlıkla tüm cinselliğimi yaşadım arınmak için
İşin bırakılma anı tıpkı bir sevgiliyi bırakma anı gibi geldi
Tabiat tüm ihtişamıyla aldırmıyordu hiçbirşeye
İnsan yüreğindeki fırtınalar bir kuş cıvıltısı kadar değerli değildi
Uzayın zaman bekçileri tüm evrende zaman sıçramaları yapan insanları korumak için oluşmuştu
Bir nevi terapi kurumuydu
Philip K.Dick’in romanlarındaki çapraz evren kurgusunun muzdariplerini korumak için kurulmuştu işin aslı
Bu dünyanın içinde bulunduğu evrende birçok katmana aynı anda sıçrayabilen insanların gerçekliği bulunmaktadır
Bu insanlar deliler ya da uzak durulması gereken insanlar ve en kötüsü de acınacak insanlar olarak değerlendirilirler
Bu şüphesiz aşılması gereken bir olgudur
Ne yazık ki bu durumu aşamadığımızdan kurulmuştur
Uzayın zaman bekçileri kurumu
En azından zamansal sıçramalar yapan insanların hakları korunmaktadır
Onlara deli muamelesi yapılması engellenmektedir
Zaman sıçraması yapan insanlar
Yani bir önceki ya da bir sonraki anı görebilenler
Dünya insanlarının düşsel gerçeklik dedikleri ve
Romanlarda görmeye tahammül edebildikleri
Yaşamsal gerçeklikleri görebilen insanlardır
Tüm bu olgular zaman sıçraması yaşayan insanların
Haklarının korunması gerektiğinin kanıtıdır.
Sağlıklı beslenme dürtüm
Sağlıklı içki tüketme zevkimin önüne geçememişti
Çok uzun zamandır topuklu ayakkabı giyemiyordum
Giyenleri gıpta ile izliyor
Kadınlık tarihinin eksensel zerafetine çizik atmış hemcinslerimin şerefine içiyordum
İçimdeki biseksüel arzuyu kışkırtacak bir kadın daha çıkmamıştı karşıma annemden başka
Ursula’yı erkeksi buluyordum, onu bir erkek gibi düşündüğümden aşık olabilirdim, tıpkı patti smith gibi
William Burroughs o kahredici donukluğu ve şüphe uyandıran mantığıyla daha kadınsı geliyordu bana
Allen Ginsberg bir papazdan başka bir şey olamazdı ne kadar da istese çünkü zerafet dolu bir ahlak anlayışı vardı
Uzayın zaman bekçilerinin grubuna katılmaya karar verdim en nihayetinde
Zamansal sapkınlıkların muzdaribi olmuş türdeşlerimi kurtaracaktım
Çocukluğum bir su satıcısı ya da bir deniz çöpçüsü olma hayaliyle geçmişti
Ama yapamadım bir sigorta şirketinde iyi para kazanan dar etekler, yüksek ökçeli pabuçlar giyip
Dar beyaz gömleğiyle göğüslerinin kışkırtıcılığını gösteren bir iş kadını oldum
Her istediğim erkeği elde etme zevkini vermişti bana yüce evren
Zarif bir aldırmazlıkla tüm cinselliğimi yaşadım arınmak için
İşin bırakılma anı tıpkı bir sevgiliyi bırakma anı gibi geldi
Tabiat tüm ihtişamıyla aldırmıyordu hiçbirşeye
İnsan yüreğindeki fırtınalar bir kuş cıvıltısı kadar değerli değildi
Uzayın zaman bekçileri tüm evrende zaman sıçramaları yapan insanları korumak için oluşmuştu
Bir nevi terapi kurumuydu
Philip K.Dick’in romanlarındaki çapraz evren kurgusunun muzdariplerini korumak için kurulmuştu işin aslı
Bu dünyanın içinde bulunduğu evrende birçok katmana aynı anda sıçrayabilen insanların gerçekliği bulunmaktadır
Bu insanlar deliler ya da uzak durulması gereken insanlar ve en kötüsü de acınacak insanlar olarak değerlendirilirler
Bu şüphesiz aşılması gereken bir olgudur
Ne yazık ki bu durumu aşamadığımızdan kurulmuştur
Uzayın zaman bekçileri kurumu
En azından zamansal sıçramalar yapan insanların hakları korunmaktadır
Onlara deli muamelesi yapılması engellenmektedir
Zaman sıçraması yapan insanlar
Yani bir önceki ya da bir sonraki anı görebilenler
Dünya insanlarının düşsel gerçeklik dedikleri ve
Romanlarda görmeye tahammül edebildikleri
Yaşamsal gerçeklikleri görebilen insanlardır
Tüm bu olgular zaman sıçraması yaşayan insanların
Haklarının korunması gerektiğinin kanıtıdır.
16 Haziran 2011 Perşembe
son
kaç kez ölümü düşündüm sensiz
beni çağıran sen ya da ben
kaç kez ölümü düşündüm sensiz
bir an önce gelmek istiyorum
son yok çünkü.......
beni çağıran sen ya da ben
kaç kez ölümü düşündüm sensiz
bir an önce gelmek istiyorum
son yok çünkü.......
11 Haziran 2011 Cumartesi
Ayten Mutlu'nun aynı evde iki yalnız adlı şiiri İngilizce'de
AYNI EVDE İKİ YALNIZ
sen ve ben
sesimizde uçurum şarkıları
ellerimiz iki kuğu boynu yere eğilmiş
iki yana düşüyoruz sessizce
yolda kalmış arabanın
kırılmış tekerleği dönüyor beynimizde
pişmanlığın günle bitiştiği yerdeyiz
yeniden yeniden bakışıyor gökle yer
silinen iki yüzün unutkan suretinde
ne senin hevesin var ne benim gücüm
yeni bir şarkıya, yeni bir aldanışın
provasına
yol çağırıyor, gidemiyoruz
sözcükler kayalardan kopan çakıllar gibi
ufalanıyor
sözcük kırıklarıyla hayatı süslüyoruz
çadırı sele gitmiş göçebeler gibiyiz
son hayvanlarıyız “gitme, kal” ormanının
gözlerinde çamurlu yaşlar biriken
yalınayak rüzgârı kovalıyoruz
sen ve ben
dalında eğreti güz yaprakları
aramızda uçurum rengi bıkkınlık
varız zannederek yok oluyoruz
Ayten Mutlu (d. 1952)
-
TWO ALONE IN THE SAME HOUSE
you and me
songs of abyss in our voice
our hands are two swan necks bent down
we are quietly falling apart
the broken wheel of the stranded carriage is turning
in our brains
we are where regret joins the day
the sky and the earth are looking at each other again and again
in the forgetful picture of the two faces fading away
neither you are willing nor i am powerful
for a new song and the practice
of a new deceiving
the way is calling us and we can not go
words are crumbling away
like pebbles drifted from rocks
we are decorating life with word chips
we are like nomads whose tents have been flooded
we are the last animals of the “stay, don’t go” forest
within whose eyes muddy tears accumulate
we are chasing the wind barefoot
with a skew autumn leaves on our branches
and an abyss-coloured boredom between us
you and me are perishing
thinking that we exist
Translated by Baki Yiğit
sen ve ben
sesimizde uçurum şarkıları
ellerimiz iki kuğu boynu yere eğilmiş
iki yana düşüyoruz sessizce
yolda kalmış arabanın
kırılmış tekerleği dönüyor beynimizde
pişmanlığın günle bitiştiği yerdeyiz
yeniden yeniden bakışıyor gökle yer
silinen iki yüzün unutkan suretinde
ne senin hevesin var ne benim gücüm
yeni bir şarkıya, yeni bir aldanışın
provasına
yol çağırıyor, gidemiyoruz
sözcükler kayalardan kopan çakıllar gibi
ufalanıyor
sözcük kırıklarıyla hayatı süslüyoruz
çadırı sele gitmiş göçebeler gibiyiz
son hayvanlarıyız “gitme, kal” ormanının
gözlerinde çamurlu yaşlar biriken
yalınayak rüzgârı kovalıyoruz
sen ve ben
dalında eğreti güz yaprakları
aramızda uçurum rengi bıkkınlık
varız zannederek yok oluyoruz
Ayten Mutlu (d. 1952)
-
TWO ALONE IN THE SAME HOUSE
you and me
songs of abyss in our voice
our hands are two swan necks bent down
we are quietly falling apart
the broken wheel of the stranded carriage is turning
in our brains
we are where regret joins the day
the sky and the earth are looking at each other again and again
in the forgetful picture of the two faces fading away
neither you are willing nor i am powerful
for a new song and the practice
of a new deceiving
the way is calling us and we can not go
words are crumbling away
like pebbles drifted from rocks
we are decorating life with word chips
we are like nomads whose tents have been flooded
we are the last animals of the “stay, don’t go” forest
within whose eyes muddy tears accumulate
we are chasing the wind barefoot
with a skew autumn leaves on our branches
and an abyss-coloured boredom between us
you and me are perishing
thinking that we exist
Translated by Baki Yiğit
5 Haziran 2011 Pazar
uykuda daralma anları
Çoğu uzay zamanı uyudu karanlık
Ellerinde kaç gebe saklı kendi de bilemiyordu
Saray raporlama cemaatine katılmadan
Zor bir cam üfledi aynasız
Sabah pencerelerine takıldı teni
Bavullara doldurdu anılarını
Deniz dalgalıydı içinde sakinlik
Pamuk helvalara daldırdı parmaklarını
Tüm bedeniyle içine girdi şekerlerin
Parmaksız adamlara aşık oldu
Uzay bilmeceleri kaydırdı eteklerinde
Parti üstü zamanlarda kayıp cemaatlerin
Esrarlarını daralttı giyotinlerde
Ölüm tuzaklarına yakalanmadan
Yaşamsal döngüsüne devam etti
Her düğüm boğazında bir mercan
Kayalığına evrildi
Sirenlere göre
Sonsuzluktu kaderi
4 Haziran 2011 Cumartesi
yaşam uykusundan uyandım
Çadırlara toplandık
Siyah arkadaşlarım zouku dansını öğrettiler
Çok mutluydum
Amazonlara gitmeyi hayal ettim
Siyah arkadaşım elimi tuttu
Bir mikro chip bıraktı avuçlarıma
Dönmeye başladım ateşin etrafında
Kanatlarım lavdandı
Kalbim acıyla doluyordu
Mikrochipi sıktım ellerimde
Kan içinde kaldı derim
Tam tamlar seslerini yükselttiler
Rastalı adamlar çıplak kadınlar
Kendilerinden geçmiş dans ediyorlardı
Mikrochipi kulağımın arkasına yerleştirdim
Zouk dansının nefesini solumak için
Bir pistte kaç tur atmam gerektiğini düşündüm
Mutsuzluk hissetmemek için acıyan tenim
Derin bir karanlığa açılırkan
Tüm yapraklarımdan kurtulmuştum
Köklerim temizlenmiş
Alevin içine çoktan dalmıştım
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)