Sağ bilek uyuşması
Yaklaşmak daha da fazla
Martılara kemik atan çocuk
Bir adamı öldürdüğünü iddia eden genç
uzayan beyaz saçlar
İlk belirti
Kaçamak gözler
Hızlandır adımları
Bakma sağa sola
Düşünme Van Gogh’u
Düşünme Artaud’yu
Onlar şarkı söylediler
uzayı duydular
Sakın elin titremesin
Yürü aşağıya
Yürü dümdüz
Kış zaten yok
Gözlerin anlamsız olsa da
Sonbahar bitecek
sonbahar
Yosun ağaçlar
Yanıyor sonbahar
simülasyonun gerçek olma ihtimaline karşı against the simulation's possibility of being real
28 Aralık 2011 Çarşamba
17 Aralık 2011 Cumartesi
renkler
Kalbini tutmak istedi ilkin
Sonra yutmak istedi
Kimbilir birlikte uçmak
Öyle bir yükseldi ki
Gözleri kamaştı
Öyle bir atladı ki suya
Bir moby dickten binbir martı koptu
Bembeyaz
Oysa siyahı düşlemişti hep
Siyah tüm renkleri geri verdi
Beyaz oldu rengarenk
Parlak
Gözyaşları kadar
Sonra yutmak istedi
Kimbilir birlikte uçmak
Öyle bir yükseldi ki
Gözleri kamaştı
Öyle bir atladı ki suya
Bir moby dickten binbir martı koptu
Bembeyaz
Oysa siyahı düşlemişti hep
Siyah tüm renkleri geri verdi
Beyaz oldu rengarenk
Parlak
Gözyaşları kadar
4 Aralık 2011 Pazar
xyz kaydından
Bir sahnenin ortasındaydı
Kocaman bir kadın gövdesi belirdi
Hızla yere paralel geçti
Bir doğruda buldu kendini
Denge noktasına geldi
Boşlukta bir doğru ve kesişimi
Durabiliyordu üç boyutlu evrende
Renklerden yeşildi
Siyah bir yeşil
Açıların gözüne çarpmasına dayanamıyordu
Rakamsal şekiller birikmeye başladı kalbinde
Her biri heyecanlandırıyordu
Sözcüklerin yerini almıştı
Rakamlarla sevişiyordu
Sözcükleri azaltmalıydı
Renkler zaten yutulmuştu
Sahneyi kurtçuklar kemiriyordu
Kocaman bir kadın gövdesi belirdi
Hızla yere paralel geçti
Bir doğruda buldu kendini
Denge noktasına geldi
Boşlukta bir doğru ve kesişimi
Durabiliyordu üç boyutlu evrende
Renklerden yeşildi
Siyah bir yeşil
Açıların gözüne çarpmasına dayanamıyordu
Rakamsal şekiller birikmeye başladı kalbinde
Her biri heyecanlandırıyordu
Sözcüklerin yerini almıştı
Rakamlarla sevişiyordu
Sözcükleri azaltmalıydı
Renkler zaten yutulmuştu
Sahneyi kurtçuklar kemiriyordu
2 Aralık 2011 Cuma
siyah bir kaldırım içinde
Gözüne bir adam çarpttı
Tırnaklarıyla suya tutunmak istiyordu
kuş başını çıkardı adama dönüştü
Yüksek ökçeli bir ayakkabının
Mezarlıkta asaletli duruşunu anımsadı
Pembe mor, ince topuklu
Herkes bir şey arıyordu
Clara CLARA clara
Çizmeli kedi diye düşündü
Tek bulması gereken
Siyah torbaya bağlanmıştı bacakları
Bandajlı ayakkabıları
Yolun kenarında bir ceset
Bir başka adamın cesedi
Yanında taşıyordu
Herkes için sıradandı
Her şey karanlıktaydı
2 adam nazikçe
Kumsalda dans ediyordu
Tırnaklarıyla suya tutunmak istiyordu
kuş başını çıkardı adama dönüştü
Yüksek ökçeli bir ayakkabının
Mezarlıkta asaletli duruşunu anımsadı
Pembe mor, ince topuklu
Herkes bir şey arıyordu
Clara CLARA clara
Çizmeli kedi diye düşündü
Tek bulması gereken
Siyah torbaya bağlanmıştı bacakları
Bandajlı ayakkabıları
Yolun kenarında bir ceset
Bir başka adamın cesedi
Yanında taşıyordu
Herkes için sıradandı
Her şey karanlıktaydı
2 adam nazikçe
Kumsalda dans ediyordu
13 Kasım 2011 Pazar
sonbahar
Çokca kez dalga geçildik
Ufak bir dosya oluşturmada
Sorunsuz parmaklarla resimler çizdik
Polis tüm şehri sarmıştı oysa
İnsanlar öldürmekten zevk alıyordu
Evini sırtında taşıyordu
Genç görünümlü sokak serserisi
Kurt köpekleri parklara salıverilmişti
Bir sonbahar yaprağı rio de la plataya doğru yola çıktı
Her şey yeniden sona erdi
Ufak bir dosya oluşturmada
Sorunsuz parmaklarla resimler çizdik
Polis tüm şehri sarmıştı oysa
İnsanlar öldürmekten zevk alıyordu
Evini sırtında taşıyordu
Genç görünümlü sokak serserisi
Kurt köpekleri parklara salıverilmişti
Bir sonbahar yaprağı rio de la plataya doğru yola çıktı
Her şey yeniden sona erdi
10 Kasım 2011 Perşembe
27 Ekim 2011 Perşembe
ssj
Hava ılık olmalı
Uzanmış Bizansı düşünürken
Bir yılanın boynuzlarını çizerken
Renkleri denizlerden almalı
O kadar ince bir çizgideki
Yetişmek ancak kuşların kanadında
O kadar derin ki
Bir dünya kaplı cehenneminde
Tek sebep içmek
Binlerce kez iksiri
Kesik göz
Derin el
Sarı okyanus
Uzanmış Bizansı düşünürken
Bir yılanın boynuzlarını çizerken
Renkleri denizlerden almalı
O kadar ince bir çizgideki
Yetişmek ancak kuşların kanadında
O kadar derin ki
Bir dünya kaplı cehenneminde
Tek sebep içmek
Binlerce kez iksiri
Kesik göz
Derin el
Sarı okyanus
23 Ekim 2011 Pazar
su çözeltisi romantik bir süreçtir
Kesin soluksuz akışkanlık
Bir denge durumu
Biyolojik vaka
İyot amonyaz çözeltisi
Derisik yanlışı
Ses bombası kimyasalları
Seretonin krallığı
Gözleri kan çanağı
Kim kapıldı süreksizliğe
Kim karanlıktan çıkmak istedi
Bir bakıma yer altı şatolarında yaşıyordu
Kan emen varlıklarla konuşuyordu
Yeniden dirildi
Siyah mahmuzlarını yüzüne sürdü
Yolun ortasında asfaltta
Suya atladı dibe daldı
Kalabalık şaşkınlıkla onu seyrediyordu
Bir denge durumu
Biyolojik vaka
İyot amonyaz çözeltisi
Derisik yanlışı
Ses bombası kimyasalları
Seretonin krallığı
Gözleri kan çanağı
Kim kapıldı süreksizliğe
Kim karanlıktan çıkmak istedi
Bir bakıma yer altı şatolarında yaşıyordu
Kan emen varlıklarla konuşuyordu
Yeniden dirildi
Siyah mahmuzlarını yüzüne sürdü
Yolun ortasında asfaltta
Suya atladı dibe daldı
Kalabalık şaşkınlıkla onu seyrediyordu
22 Ekim 2011 Cumartesi
zemin
Rüyaların sonsuz geleceği
Rüyaların sonsuz şimdisi
Karışmıyor zaman birbirine
gece hem beyaz hem siyah
ızdırabı her katman hissediyor
Gözlerin tümünde aynı korku var
Aynı işkence gülüşlerde
Sonsuz bir katliam var huzur duygusunda
Soluksuz ölümler yaşıyor ruhlar
Uçak pistlerinde kaygan cesetler
Taşlara sızmış kan izleri
Delik deşik deriler
Hemen yanıbaşında
İsteri çığlıkları
Artıklar leşler
Tam da gülüşünde
Sokaklarda
Direkler
Sokaklarda
Lambalar
Sokaklar
Bir katman daha aşağı
Rüyaların sonsuz şimdisi
Karışmıyor zaman birbirine
gece hem beyaz hem siyah
ızdırabı her katman hissediyor
Gözlerin tümünde aynı korku var
Aynı işkence gülüşlerde
Sonsuz bir katliam var huzur duygusunda
Soluksuz ölümler yaşıyor ruhlar
Uçak pistlerinde kaygan cesetler
Taşlara sızmış kan izleri
Delik deşik deriler
Hemen yanıbaşında
İsteri çığlıkları
Artıklar leşler
Tam da gülüşünde
Sokaklarda
Direkler
Sokaklarda
Lambalar
Sokaklar
Bir katman daha aşağı
8 Ekim 2011 Cumartesi
23 Eylül 2011 Cuma
20 Eylül 2011 Salı
19 Eylül 2011 Pazartesi
13 Eylül 2011 Salı
sıradan bir gün idi
o sinirlendiği an karşısında ne varsa attı
tüm sanat mekanizmalarını kapattı
bir mezarlıkta yürüdü
köpeklerin liderine
en çirkin olanına
renkleri birbirine karışmış
karanlık gövdelisine baktı
göz göze gelmekten çekinmedi
içini bir korku ardından huzur kapladı
yürümeye devam etti
köpek arkasından havladı
ve öfkeli dişlerini
bacaklarına geçirdi
salyası damarlarına zehroldu
acı tüm dünyadan içine süzüldü
karşı koymadı
bir daha bir daha geçirdi dişlerini köpek
bacakları lime lime olana dek bu acıya katlandı
öfke tüm dişlerine aktı
her bir limenin beynine geçişinde
çözüldü bedeni
korku görüngüsel bir denek
ve o kana saplanmış bir mezar taşı olarak
acı çığlıklarını bile duyamadı
(eski bir yazıyı bulmanın sevinci)
tüm sanat mekanizmalarını kapattı
bir mezarlıkta yürüdü
köpeklerin liderine
en çirkin olanına
renkleri birbirine karışmış
karanlık gövdelisine baktı
göz göze gelmekten çekinmedi
içini bir korku ardından huzur kapladı
yürümeye devam etti
köpek arkasından havladı
ve öfkeli dişlerini
bacaklarına geçirdi
salyası damarlarına zehroldu
acı tüm dünyadan içine süzüldü
karşı koymadı
bir daha bir daha geçirdi dişlerini köpek
bacakları lime lime olana dek bu acıya katlandı
öfke tüm dişlerine aktı
her bir limenin beynine geçişinde
çözüldü bedeni
korku görüngüsel bir denek
ve o kana saplanmış bir mezar taşı olarak
acı çığlıklarını bile duyamadı
(eski bir yazıyı bulmanın sevinci)
10 Eylül 2011 Cumartesi
sonsuz böcek
Kimse çarmıha gerilmeyeceğinden emin değildi
Aynaların kesiklerine daldı
Bıçakları bileylemeyi unutup yattı
Kabuslar görüyordu
Her kabusu yeni bir kapı açıyordu
Bıçakların sesi bütün gece çekmecelere kilitliydi
Dazlak bir adam olup çıkmıştı
Ama genç kollarıyla çiviler çakabiliyordu duvara
En sevdikleri için çaktı her çiviyi
En sevdikleri için kesti pembe dosyaları
Elleri durmadan çalışıyordu
bir sabah böcek olarak uyandı
o hepimizin bildiği böcek
hala sevgi doluydu tek varlıklarına
hala kendisini anlayacaklarını sanıyordu
oysa tüm ailesi ondan korkuyor ve tiksiniyordu
tavandan düştü
yatağın altına saklandı
yemek artıklarını yedi
hep sevdi
hep sevdi
ve birgün kızkardeşi onu öldürdü
gregor samsa için
Aynaların kesiklerine daldı
Bıçakları bileylemeyi unutup yattı
Kabuslar görüyordu
Her kabusu yeni bir kapı açıyordu
Bıçakların sesi bütün gece çekmecelere kilitliydi
Dazlak bir adam olup çıkmıştı
Ama genç kollarıyla çiviler çakabiliyordu duvara
En sevdikleri için çaktı her çiviyi
En sevdikleri için kesti pembe dosyaları
Elleri durmadan çalışıyordu
bir sabah böcek olarak uyandı
o hepimizin bildiği böcek
hala sevgi doluydu tek varlıklarına
hala kendisini anlayacaklarını sanıyordu
oysa tüm ailesi ondan korkuyor ve tiksiniyordu
tavandan düştü
yatağın altına saklandı
yemek artıklarını yedi
hep sevdi
hep sevdi
ve birgün kızkardeşi onu öldürdü
gregor samsa için
17 Ağustos 2011 Çarşamba
sahte
karnındaki bebeği soktu kadın
zehrini özenle enjekte etti
ceninin yüzüne
çapraz yaratıklar ressamının figürleri
her yanı sardı kımıldıyarak
su altı neşe bombaları
zavallı insana saldırdı
neye uğradığını şaşırdı insan
gülemedi
boşluk doğru içine girdi
çizim defterinin figürleri
yerlerini terketti
hepsi bir yana dağıldı kahkahayla
ressam korkunç ellerini kaleme gömdü
yitirmiş bedenlerine ağladı
herkes çevresindeydi ama
yapayalnızdı
çizdiği bir yılan olmayı o kadar çok isterdi ki
buna bile inanamadı,
yüzünü söktü derisinden
hayranlıkla seyretti iskeletini
bir çift göz fırladı kafatasından
tüm gövdesini zehriyle imha etti
ve sahteliği silindi
zehrini özenle enjekte etti
ceninin yüzüne
çapraz yaratıklar ressamının figürleri
her yanı sardı kımıldıyarak
su altı neşe bombaları
zavallı insana saldırdı
neye uğradığını şaşırdı insan
gülemedi
boşluk doğru içine girdi
çizim defterinin figürleri
yerlerini terketti
hepsi bir yana dağıldı kahkahayla
ressam korkunç ellerini kaleme gömdü
yitirmiş bedenlerine ağladı
herkes çevresindeydi ama
yapayalnızdı
çizdiği bir yılan olmayı o kadar çok isterdi ki
buna bile inanamadı,
yüzünü söktü derisinden
hayranlıkla seyretti iskeletini
bir çift göz fırladı kafatasından
tüm gövdesini zehriyle imha etti
ve sahteliği silindi
7 Ağustos 2011 Pazar
tır tır
tırmıklar göğsümde deliniyor
bir kedi memelerimi emiyor
borazan hiç durmadan çığlık atıyor
melodiyi yakalayamıyoruz
kalemimi dişliyorum
her bedenimi bavullardan çıkardım
ters yüz ettim sıkılganlığımı
atlayıp gitti
2 dün tekrar etti benzeri
tek küpe koleksiyonumu sattım
şişelere doldurdum sivri tırnaklarımı
tüylerim sessizce döküldü
sivri uçları sevemedim
yuvarlaklığa döndüm
iki göz anımsadım
sarılan uzun uzun
sarhoş bir bedenin çıplaklığına
binbir kez bana baktı
ve sonra herşeyi unuttum
bir kedi memelerimi emiyor
borazan hiç durmadan çığlık atıyor
melodiyi yakalayamıyoruz
kalemimi dişliyorum
her bedenimi bavullardan çıkardım
ters yüz ettim sıkılganlığımı
atlayıp gitti
2 dün tekrar etti benzeri
tek küpe koleksiyonumu sattım
şişelere doldurdum sivri tırnaklarımı
tüylerim sessizce döküldü
sivri uçları sevemedim
yuvarlaklığa döndüm
iki göz anımsadım
sarılan uzun uzun
sarhoş bir bedenin çıplaklığına
binbir kez bana baktı
ve sonra herşeyi unuttum
3 Ağustos 2011 Çarşamba
tek ayaklı adam
güneş saati dünyanın yarısına eşitti
gölgesi düşmüş at ayakları
parıldayan gözlerinin içindeydi
tek ayaklı adam tek ayaklı
köpeğe aşıktı
adamın bedeni beyaz bir tene bulanmış
kadının içindeydi
çıkamıyordu
kadın ay gözlerindeki pusu iğdiş etmişti
tek ayaklı adam uzun saçlarını özenle bağlamıştı
gözleri sımsıcaktı
tek ayaklı köpeğe aşıktı
beyaz tenli kadın ay pusulası yapmak üzere yola koyuldu
adam ağlayarak mikrochipleri yapmaya devam etti
söz: fantom
bebek: hans bellmer
19 Temmuz 2011 Salı
sarmaşık
sağlıklı bir bedene zehir vurdu
bir sarmaşığın demir boynuna sarıldı
kırmızı dili en tepeye çıktı
tam ters yöne bakıyordu
bir cenin ateş savaşını seyrederken
yüzyılların cehennemi içinde
barındırmıştı yaratık
biri masum görünümlü bir kuş
diğeri güçlü soylu korkunç
aslan
tüm kinlerini, öfkelerini alevlendirdiler
rengarenkti ateş bulutu
cenin merakla ve hayranlıkla
izliyordu bu savaşı
yılan biraz daha aşağı indi
alevlerin ortasında sarı bir güvercinin
kolları belirdi
tüm duyguların merkezindeki saf bedene ulaşılmıştı
herşey sakinleşti
cenin uykusuna devam etti
yılan kıvrılıyordu
10 Temmuz 2011 Pazar
geçit
sokak lambasına asılı bedenimi kutsadı hayaller
gemilerin sessiz çığlıkları tarihe karıştı
sarsak aklım tüm tetikleri çekti
göğsüme mıh gibi saplandı şarap
düz bir hayal süzgeciydi yaşamak
bir rengi gördüm binbir karanlıkta
her karanlıktı bir hançer
saplanan yosun tutmuş karnıma
çarmıhlar iflah etmedi
çaktığım çivilere
ellerim iflah olmadı
delik deşik derime
daha çok güneş daha çok elem
çiçekleri ile kutsandı toprak
sokaklar binbir renk
adım adım
pasajlarda saklı sarhoşluğumuz
sukunetti en derin şiddetimiz
9 Temmuz 2011 Cumartesi
yeniden yeniden...
Bir hayaletin diş izleri kapladı
Bölünmez bütünlüğü
Her şey değişir
Harcanmış bir hayatın çöpleri
Geleceksiz bir düş
Yeni yeniden
Hayat istençleri
Binbir sızı vakitsiz
Öten kelebeklerde
Telepatların acı gücü
Geleceği görebilen telepatlara
Acımayın onların gücüdür kırılkanlıkları
Ağlayanlara, acı çekenlere acımayın
Öfkelendirin aşkı
Genç bir hayaletin teninde huzur buldu
İhtiyar adam
Doksan birinci doğum gününde yalnız ölmeyecekti
Ağlayan bir hayalet güçlü yürüyüşünde
Nice acılar saklı
Öfkeyle fırtınayı alt etti
Öfkesini kustu fırtınaya
Tekneleri batırdı
Denizcileri öldürdü
Gözlerini oydu
Derisini delik deşik etti
Zavallının
Cyber statü aşkların
Tozunu dumana attı
Tek umudu öfkesini kusmaktı
Hayalet köpürdükçe
Okyanusa üfledikçe
Fırtınanın tam ortasında
Gözlerini açtı rüzgara
Ve uçtu gururla…
28 Haziran 2011 Salı
korunak-protection
27 Haziran 2011 Pazartesi
paralel
hiç bilmediğim bir evrende
tıkabasa zihinler var
sonsuz acının kurbanı olmuşlar
saat kulelerinden yaşayan bedenleri sarkıyor
don kişotla alay ediyorlar
sahipsiz atlara tükürüyorlar
hiç bilmediğim bir evrende kurbanlar var
ayak başparmaklarını emiyorlar
kuğuların kafalarını koparıyorlar
oysa ki zamanda eriyor damarları
çatlaklardan suları bile sızmıyor
hiç bilmediğim galaksilerde
ceset yağmurları var
kaçıyorum kaçıyorum kaçıyorum...
tıkabasa zihinler var
sonsuz acının kurbanı olmuşlar
saat kulelerinden yaşayan bedenleri sarkıyor
don kişotla alay ediyorlar
sahipsiz atlara tükürüyorlar
hiç bilmediğim bir evrende kurbanlar var
ayak başparmaklarını emiyorlar
kuğuların kafalarını koparıyorlar
oysa ki zamanda eriyor damarları
çatlaklardan suları bile sızmıyor
hiç bilmediğim galaksilerde
ceset yağmurları var
kaçıyorum kaçıyorum kaçıyorum...
20 Haziran 2011 Pazartesi
zaman mekan kayması
Gerçeklik, solucanı boğmaya çalışıyor
Yağmurdan sonraki üst hayal bombaları
Çağdaş bir trajedinin sahnesini hazırlıyor
Korkunç kara bakışlı kadınlar kimin annesi olabilir
Kazanları kaynıyor
Dantenin mahzeninde çığlıklar
Leş torbalarında görüntü kaymaları
Robotik gövdeler sevişemeden
zaman çukurunu deliyor
her öykü bir çığlıksa
tüm evreni öykülere boğmalı
Yağmurdan sonraki üst hayal bombaları
Çağdaş bir trajedinin sahnesini hazırlıyor
Korkunç kara bakışlı kadınlar kimin annesi olabilir
Kazanları kaynıyor
Dantenin mahzeninde çığlıklar
Leş torbalarında görüntü kaymaları
Robotik gövdeler sevişemeden
zaman çukurunu deliyor
her öykü bir çığlıksa
tüm evreni öykülere boğmalı
hiç..
"tanrı öldü ''. yeni ruhsal rehberler de yok. sunakları olmayan göçebe ruhlu yeni sokak piçleriyiz. dantel tüllü perdeleri olmayan pencerelerimizden hayata durmadan imha bombaları sallıyoruz." Yaprak Gözeker
uzayın zaman bekçileri
Sanırım hiç beklemediğim bir anda serseri oldum
Sağlıklı beslenme dürtüm
Sağlıklı içki tüketme zevkimin önüne geçememişti
Çok uzun zamandır topuklu ayakkabı giyemiyordum
Giyenleri gıpta ile izliyor
Kadınlık tarihinin eksensel zerafetine çizik atmış hemcinslerimin şerefine içiyordum
İçimdeki biseksüel arzuyu kışkırtacak bir kadın daha çıkmamıştı karşıma annemden başka
Ursula’yı erkeksi buluyordum, onu bir erkek gibi düşündüğümden aşık olabilirdim, tıpkı patti smith gibi
William Burroughs o kahredici donukluğu ve şüphe uyandıran mantığıyla daha kadınsı geliyordu bana
Allen Ginsberg bir papazdan başka bir şey olamazdı ne kadar da istese çünkü zerafet dolu bir ahlak anlayışı vardı
Uzayın zaman bekçilerinin grubuna katılmaya karar verdim en nihayetinde
Zamansal sapkınlıkların muzdaribi olmuş türdeşlerimi kurtaracaktım
Çocukluğum bir su satıcısı ya da bir deniz çöpçüsü olma hayaliyle geçmişti
Ama yapamadım bir sigorta şirketinde iyi para kazanan dar etekler, yüksek ökçeli pabuçlar giyip
Dar beyaz gömleğiyle göğüslerinin kışkırtıcılığını gösteren bir iş kadını oldum
Her istediğim erkeği elde etme zevkini vermişti bana yüce evren
Zarif bir aldırmazlıkla tüm cinselliğimi yaşadım arınmak için
İşin bırakılma anı tıpkı bir sevgiliyi bırakma anı gibi geldi
Tabiat tüm ihtişamıyla aldırmıyordu hiçbirşeye
İnsan yüreğindeki fırtınalar bir kuş cıvıltısı kadar değerli değildi
Uzayın zaman bekçileri tüm evrende zaman sıçramaları yapan insanları korumak için oluşmuştu
Bir nevi terapi kurumuydu
Philip K.Dick’in romanlarındaki çapraz evren kurgusunun muzdariplerini korumak için kurulmuştu işin aslı
Bu dünyanın içinde bulunduğu evrende birçok katmana aynı anda sıçrayabilen insanların gerçekliği bulunmaktadır
Bu insanlar deliler ya da uzak durulması gereken insanlar ve en kötüsü de acınacak insanlar olarak değerlendirilirler
Bu şüphesiz aşılması gereken bir olgudur
Ne yazık ki bu durumu aşamadığımızdan kurulmuştur
Uzayın zaman bekçileri kurumu
En azından zamansal sıçramalar yapan insanların hakları korunmaktadır
Onlara deli muamelesi yapılması engellenmektedir
Zaman sıçraması yapan insanlar
Yani bir önceki ya da bir sonraki anı görebilenler
Dünya insanlarının düşsel gerçeklik dedikleri ve
Romanlarda görmeye tahammül edebildikleri
Yaşamsal gerçeklikleri görebilen insanlardır
Tüm bu olgular zaman sıçraması yaşayan insanların
Haklarının korunması gerektiğinin kanıtıdır.
Sağlıklı beslenme dürtüm
Sağlıklı içki tüketme zevkimin önüne geçememişti
Çok uzun zamandır topuklu ayakkabı giyemiyordum
Giyenleri gıpta ile izliyor
Kadınlık tarihinin eksensel zerafetine çizik atmış hemcinslerimin şerefine içiyordum
İçimdeki biseksüel arzuyu kışkırtacak bir kadın daha çıkmamıştı karşıma annemden başka
Ursula’yı erkeksi buluyordum, onu bir erkek gibi düşündüğümden aşık olabilirdim, tıpkı patti smith gibi
William Burroughs o kahredici donukluğu ve şüphe uyandıran mantığıyla daha kadınsı geliyordu bana
Allen Ginsberg bir papazdan başka bir şey olamazdı ne kadar da istese çünkü zerafet dolu bir ahlak anlayışı vardı
Uzayın zaman bekçilerinin grubuna katılmaya karar verdim en nihayetinde
Zamansal sapkınlıkların muzdaribi olmuş türdeşlerimi kurtaracaktım
Çocukluğum bir su satıcısı ya da bir deniz çöpçüsü olma hayaliyle geçmişti
Ama yapamadım bir sigorta şirketinde iyi para kazanan dar etekler, yüksek ökçeli pabuçlar giyip
Dar beyaz gömleğiyle göğüslerinin kışkırtıcılığını gösteren bir iş kadını oldum
Her istediğim erkeği elde etme zevkini vermişti bana yüce evren
Zarif bir aldırmazlıkla tüm cinselliğimi yaşadım arınmak için
İşin bırakılma anı tıpkı bir sevgiliyi bırakma anı gibi geldi
Tabiat tüm ihtişamıyla aldırmıyordu hiçbirşeye
İnsan yüreğindeki fırtınalar bir kuş cıvıltısı kadar değerli değildi
Uzayın zaman bekçileri tüm evrende zaman sıçramaları yapan insanları korumak için oluşmuştu
Bir nevi terapi kurumuydu
Philip K.Dick’in romanlarındaki çapraz evren kurgusunun muzdariplerini korumak için kurulmuştu işin aslı
Bu dünyanın içinde bulunduğu evrende birçok katmana aynı anda sıçrayabilen insanların gerçekliği bulunmaktadır
Bu insanlar deliler ya da uzak durulması gereken insanlar ve en kötüsü de acınacak insanlar olarak değerlendirilirler
Bu şüphesiz aşılması gereken bir olgudur
Ne yazık ki bu durumu aşamadığımızdan kurulmuştur
Uzayın zaman bekçileri kurumu
En azından zamansal sıçramalar yapan insanların hakları korunmaktadır
Onlara deli muamelesi yapılması engellenmektedir
Zaman sıçraması yapan insanlar
Yani bir önceki ya da bir sonraki anı görebilenler
Dünya insanlarının düşsel gerçeklik dedikleri ve
Romanlarda görmeye tahammül edebildikleri
Yaşamsal gerçeklikleri görebilen insanlardır
Tüm bu olgular zaman sıçraması yaşayan insanların
Haklarının korunması gerektiğinin kanıtıdır.
16 Haziran 2011 Perşembe
son
kaç kez ölümü düşündüm sensiz
beni çağıran sen ya da ben
kaç kez ölümü düşündüm sensiz
bir an önce gelmek istiyorum
son yok çünkü.......
beni çağıran sen ya da ben
kaç kez ölümü düşündüm sensiz
bir an önce gelmek istiyorum
son yok çünkü.......
11 Haziran 2011 Cumartesi
Ayten Mutlu'nun aynı evde iki yalnız adlı şiiri İngilizce'de
AYNI EVDE İKİ YALNIZ
sen ve ben
sesimizde uçurum şarkıları
ellerimiz iki kuğu boynu yere eğilmiş
iki yana düşüyoruz sessizce
yolda kalmış arabanın
kırılmış tekerleği dönüyor beynimizde
pişmanlığın günle bitiştiği yerdeyiz
yeniden yeniden bakışıyor gökle yer
silinen iki yüzün unutkan suretinde
ne senin hevesin var ne benim gücüm
yeni bir şarkıya, yeni bir aldanışın
provasına
yol çağırıyor, gidemiyoruz
sözcükler kayalardan kopan çakıllar gibi
ufalanıyor
sözcük kırıklarıyla hayatı süslüyoruz
çadırı sele gitmiş göçebeler gibiyiz
son hayvanlarıyız “gitme, kal” ormanının
gözlerinde çamurlu yaşlar biriken
yalınayak rüzgârı kovalıyoruz
sen ve ben
dalında eğreti güz yaprakları
aramızda uçurum rengi bıkkınlık
varız zannederek yok oluyoruz
Ayten Mutlu (d. 1952)
-
TWO ALONE IN THE SAME HOUSE
you and me
songs of abyss in our voice
our hands are two swan necks bent down
we are quietly falling apart
the broken wheel of the stranded carriage is turning
in our brains
we are where regret joins the day
the sky and the earth are looking at each other again and again
in the forgetful picture of the two faces fading away
neither you are willing nor i am powerful
for a new song and the practice
of a new deceiving
the way is calling us and we can not go
words are crumbling away
like pebbles drifted from rocks
we are decorating life with word chips
we are like nomads whose tents have been flooded
we are the last animals of the “stay, don’t go” forest
within whose eyes muddy tears accumulate
we are chasing the wind barefoot
with a skew autumn leaves on our branches
and an abyss-coloured boredom between us
you and me are perishing
thinking that we exist
Translated by Baki Yiğit
sen ve ben
sesimizde uçurum şarkıları
ellerimiz iki kuğu boynu yere eğilmiş
iki yana düşüyoruz sessizce
yolda kalmış arabanın
kırılmış tekerleği dönüyor beynimizde
pişmanlığın günle bitiştiği yerdeyiz
yeniden yeniden bakışıyor gökle yer
silinen iki yüzün unutkan suretinde
ne senin hevesin var ne benim gücüm
yeni bir şarkıya, yeni bir aldanışın
provasına
yol çağırıyor, gidemiyoruz
sözcükler kayalardan kopan çakıllar gibi
ufalanıyor
sözcük kırıklarıyla hayatı süslüyoruz
çadırı sele gitmiş göçebeler gibiyiz
son hayvanlarıyız “gitme, kal” ormanının
gözlerinde çamurlu yaşlar biriken
yalınayak rüzgârı kovalıyoruz
sen ve ben
dalında eğreti güz yaprakları
aramızda uçurum rengi bıkkınlık
varız zannederek yok oluyoruz
Ayten Mutlu (d. 1952)
-
TWO ALONE IN THE SAME HOUSE
you and me
songs of abyss in our voice
our hands are two swan necks bent down
we are quietly falling apart
the broken wheel of the stranded carriage is turning
in our brains
we are where regret joins the day
the sky and the earth are looking at each other again and again
in the forgetful picture of the two faces fading away
neither you are willing nor i am powerful
for a new song and the practice
of a new deceiving
the way is calling us and we can not go
words are crumbling away
like pebbles drifted from rocks
we are decorating life with word chips
we are like nomads whose tents have been flooded
we are the last animals of the “stay, don’t go” forest
within whose eyes muddy tears accumulate
we are chasing the wind barefoot
with a skew autumn leaves on our branches
and an abyss-coloured boredom between us
you and me are perishing
thinking that we exist
Translated by Baki Yiğit
5 Haziran 2011 Pazar
uykuda daralma anları
Çoğu uzay zamanı uyudu karanlık
Ellerinde kaç gebe saklı kendi de bilemiyordu
Saray raporlama cemaatine katılmadan
Zor bir cam üfledi aynasız
Sabah pencerelerine takıldı teni
Bavullara doldurdu anılarını
Deniz dalgalıydı içinde sakinlik
Pamuk helvalara daldırdı parmaklarını
Tüm bedeniyle içine girdi şekerlerin
Parmaksız adamlara aşık oldu
Uzay bilmeceleri kaydırdı eteklerinde
Parti üstü zamanlarda kayıp cemaatlerin
Esrarlarını daralttı giyotinlerde
Ölüm tuzaklarına yakalanmadan
Yaşamsal döngüsüne devam etti
Her düğüm boğazında bir mercan
Kayalığına evrildi
Sirenlere göre
Sonsuzluktu kaderi
4 Haziran 2011 Cumartesi
yaşam uykusundan uyandım
Çadırlara toplandık
Siyah arkadaşlarım zouku dansını öğrettiler
Çok mutluydum
Amazonlara gitmeyi hayal ettim
Siyah arkadaşım elimi tuttu
Bir mikro chip bıraktı avuçlarıma
Dönmeye başladım ateşin etrafında
Kanatlarım lavdandı
Kalbim acıyla doluyordu
Mikrochipi sıktım ellerimde
Kan içinde kaldı derim
Tam tamlar seslerini yükselttiler
Rastalı adamlar çıplak kadınlar
Kendilerinden geçmiş dans ediyorlardı
Mikrochipi kulağımın arkasına yerleştirdim
Zouk dansının nefesini solumak için
Bir pistte kaç tur atmam gerektiğini düşündüm
Mutsuzluk hissetmemek için acıyan tenim
Derin bir karanlığa açılırkan
Tüm yapraklarımdan kurtulmuştum
Köklerim temizlenmiş
Alevin içine çoktan dalmıştım
29 Mayıs 2011 Pazar
captain pook
18 Ocak 2011 Salı
düzayak yıkım/destruction straight ahead
7 Ocak 2011 Cuma
becoming the other's spinnal leg
when she enters into you with her deserted mouth
it's too late for the pirates to repeat their sermon
just the damp route to be cut before the sunshine of the birds
spinning away in full respect to sell your cerveaux de chute
playing all the cards in your breast
cut off into one thousand of years
tüm ıslaklığıyla girdi ağzına
cam kırıkları gövdesinde sonsuz sırların
acısını saklıyordu
bir ara asansörün yalancı korkunçluğunda
vahşet sergileri dizildi
sahnenin şafağındaki mantar
kırmızı bir perdede bekledi
kızı yutan mavi canavarı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)